22 Temmuz 2017 Cumartesi

MORİSKOLAR




 İspanyol hâkimiyeti altında yaşayan zorla hıristiyanlaştırılmış eski müslümanlara verilen ad.
Morisko, Ortaçağ’dan beri İspanya’da müslümanlar için kullanılan Moro adına XV. yüzyılın sonlarında “-isco” ekinin ilâvesiyle türetilmiş bir kelime olup “müslümanlara mensup / ait” veya “müslümanlardan geriye kalan kişi / şey” anlamına gelmektedir. Romalılar’ın Batı Afrikalılar’a verdiği Maurus Latince’ye girmiş, oradan da Halk Latincesi’nin Roman dillerine dönüşümü sırasında Moro şeklinde İspanyolca’ya ve Portekizce’ye geçmiştir. Ancak kelime bu arada Batı Afrikalılar’ın esmerliği sebebiyle “kara, koyu renkli” mânasındaki Grekçe “amauros / mauros” sıfatının etkisinde kalarak “koyu tenli, es-mer” anlamını da kazanmıştır. İspanyollar başlangıçta her ne kadar Moro adını Romalılar gibi Faslılar (Fas üzerinden gelen Arap-Berberî orduları) için kullanmışlarsa da ülkelerini fetheden bu insanların müslüman olmasından dolayı kelimeye “müslüman” anlamını vermişlerdir. Bugünkü İspanyolca’da da Moro özelde “Faslı”, genelde “müslüman” ve halk arasında “vaftiz edilmemiş, kâfir, zındık” mânalarını taşımaktadır. Günümüzde Moro / Moor / Maure, sömürgecilik dönemlerinin bir kalıntısı olarak Mali’de oturan Arabo-Berber bir toplulukla Sri Lanka ve Filipin müslümanları için kullanılmakta, ayrıca Senegal’in kuzeyinde ve Moritanya’da yerlilere Maure denilmektedir. Bunlardan başka kelime Moritanya ve Morocco / Maroc (Fas) ülke adlarında da yaşamaktadır. İspanyollar başlangıçta Morisko’yu, Endülüs şehirlerinin geri alınmasıyla hıristiyan hâkimiyeti altında kalan müslümanlar için kullandıkları Mudejar (Müdeccen) adıyla eş anlamlı tutmuşlar, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de zorla hıristiyanlaştırılan eski müslümanlara hasretmişlerdir.

Tarihçe. Büyük çoğunluğu baskı altında din değiştiren Moriskolar İspanyol kaynaklarında, eskiden beri hıristiyan olan halk ile (cristianos viéjos) aralarındaki farkı vurgulamak için “yeni hıristiyanlar” (cristianos nuévos) adıyla da geçmektedir. XVI-XVII. yüzyıl İspanya tarihinde özel bir yere sahip bulunan bu yeni topluluğun temel hususiyeti biri açık, diğeri gizli çift kimlikli oluşuydu. Bunlardan ilki ancak evlerde ve gözden uzak mekânlarda ortaya çıkarılabilen müslüman kimliği, diğeri toplum içinde gösterilen hıristiyan kimliğiydi. İspanya yönetimi, Moriskolar’ın dinlerinden tamamen vazgeçirilip hıristiyan toplumunun içinde özümsenebilmesi için bir dizi yasağı devreye soktu. Öncelikle İslâmî usullere göre kesimlerin yapıldığı mezbahalar ve kasap dükkânları kapatıldı. Arap isim ve unvanlarının kullanılması, Arapça konuşulması, Arapça kitap bulundurulması, çocukların sünnet ettirilmesi, kadınların tesettüre uygun giyinmesi yasaklandı. Altı yaşından küçük çocukların hıristiyan terbiyesiyle yetiştirilmesi için manastırlara yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Bu kararlara uyulup uyulmadığını kontrol etmek ve ihlâllere karşı cezaî müeyyideleri uygulamak amacıyla başta Gırnata (Granada) ve Belensiye (Valencia) olmak üzere Moriskolar’ın topluca bulundukları yerlerde engizisyon mahkemeleri kuruldu. Bir Morisko’nun ramazan ayında gündüz vakti kendisine sunulan yemeği yahut herhangi bir günde domuz etini yememesi, cuma günü temizlik yapması veya evini kilitlemesi, çocuklarına müslüman kültürüne ait isim vermesi, Arapça konuşması, ağzından “Allah”, “Muhammed” lafızlarından birinin çıkması ve yatak odasında haç bulundurmaması gibi sebepler engizisyon mahkemesine sevki için yeterliydi. Mahkemelerde kendilerine yüklenilen suçu itiraf eden sanıklar para cezası, mal müsaderesi, kürek mahkûmluğu veya yakılarak öldürülme gibi cezalara çarptırılmaktaydı. Papalık tarafından İspanya engizisyonuna gözlemci olarak gönderilen rahip Lorenzo, 1481-1517 yılları arasında ülke genelinde 13.000 kişinin diri diri yakılma cezasına mahkûm edildiğini bildirmektedir (bk. ENGİZİSYON). Gırnata Moriskoları bu mahkemelerin özellikle dil, örf ve âdetlerle ilgili baskılarını hafifletebilmek için mahkeme aracılığıyla devlete 1543 yılında 120.000, 1555 ve 1558’de 100.000 duka altın vermeyi teklif ettilerse de kabul görmedi. Fakat ne bu mahkemelerin ne de rahiplerin gayretleri Moriskolar’ın asimile edilebilmesi için yeterli oldu. Osmanlı Devleti’nin Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Akdeniz’de ulaştığı güç, Endülüs medeniyetinin tekrar canlanacağı ümidiyle Moriskolar’ın müslüman kimliğine daha sıkı sarılmalarını sağladı. Öte yandan Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis, Piyâle Paşa ve Sâlih Paşa gibi Türk denizcilerinin İspanya kıyılarına düzenlediği seferlerle çok sayıda Morisko Kuzey Afrika’ya nakledildi. Cezayir beylerbeyi de onlara silâh ve erzak yardımı yaptı. I. Karlos’un (Şarlken) yerine geçen II. Felipe, bu gelişmeler üzerine asimilasyon faaliyetlerinin daha sıkı uygulanması için 1567’de yeni bir ferman çıkardı. Bu fermanla Moriskolar’ın yaşadığı yerleşim merkezlerine on ikişer hıristiyan ailesinin yerleştirilmesini, üç yıl içinde Arapça’yı tamamen bırakarak İspanyolca öğrenmelerini, kadınlarının hıristiyan kadınları gibi giyinmelerini, evlerinde Arapça kitap bulundurmamalarını, kendi müzik ve danslarını icra etmemelerini, çocuklarını kilise okullarına göndermelerini emretti. Fermanın ardından engizisyon mahkemelerinin ve mahallî yöneticilerin baskıları daha da arttı; özellikle Gırnata’da Moriskolar’ın mülkleri ellerinden alındı. Bunun üzerine, II. Felipe’nin Almanya’da Protestanlar ve Hollanda’da Calvinistler tarafından çıkarılan isyanlarla meşgul olmasını da fırsat bilen Gırnata Moriskoları, vaftiz ismi Hernando de Cordova de Valor olan Muhammed b. Ümeyye’nin (Aben-Humeya) önderliğinde 1568’de ayaklandılar; Osmanlılar’dan da İspanya üzerine bir deniz seferi düzenlenmesini talep ettiler. Fakat II. Selim o sırada Kıbrıs’ın fethiyle meşgul olduğundan ancak Cezayir Beylerbeyi Kılıç Ali Paşa vasıtasıyla bir miktar asker, erzak ve silâh yardımı yapabildi. Gerek yardımın beklenen ölçüde olmaması gerekse birçok Morisko’nun isyandan vazgeçmesi yüzünden hareket bir süre sonra zayıfladı; nihayet Muhammed b. Ümeyye’nin yerini alan Mevlây Abdullah b. Abbo’nun (Aben-Aboo) öldürülmesiyle 1571’de sona erdi. İspanyol idaresi, Gırnata ve civarında yaşayan yaklaşık 84.000 Morisko’yu Osmanlılar’la ilişkilerini tamamen kesmek amacıyla ülkenin kuzeyindeki Kastilya’nın kırsal kesimlerine sürdü.

İbn Ümeyye’nin isyanı Moriskolar’ı şüphe odağı haline getirdi. Aragon ve Belensiye Moriskoları ile Osmanlılar ve Fransızlar arasında varlığı belirlenen gizli ilişkiler, ayrıca Osmanlılar’ın Fransızlar’la birlikte İspanya’ya saldırı hazırlığı içinde olduğu haberi, Moriskolar’ın yeniden ayaklanıp Gırnata’dan Aragon’a kadar olan bölgelerde bağımsızlıklarını ilân edeceklerine dair söylentiler bu şüpheyi daha da kuvvetlendirdi. Diğer taraftan engizisyon gözlemcilerinin hazırladığı raporlar, Moriskolar arasında hakiki mânada bir hıristiyanlaşmanın gerçekleşmediğini ortaya koymaktaydı. Bunun üzerine Moriskolar’ın ya topluca ülkeden sürülmesi, ya evlenme yasağı getirilmek suretiyle tedrîcî olarak soylarının kurutulması, ya da belli yerlerde yaşamaya mecbur tutulmaları şeklinde öne çıkan üç şık üzerinde duruldu; neticede 4 Nisan 1609’da sürgün yolu benimsendi. 1614 yılına kadar devam eden sürgün sırasında İspanya’dan çıkarılan Moriskolar’ın sayısı 300.000’i aşmıştır. Bunların büyük çoğunluğu Fas, Cezayir ve Tunus’a, az bir kısmı Selânik, Belgrad, İzmir, İstanbul, Adana, Şam ve Trablusgarp gibi Osmanlı şehirlerine gitti; bu arada Fransa, İngiltere ve İtalya’ya göç eden küçük topluluklar da oldu. Osmanlı Sultanı I. Ahmed İngiltere Kralı I. James’e, Fransa kral nâibesi Maria de Medici’ye ve Venedik doçuna birer mektup göndererek ülkelerine gelen Moriskolar’a iyi davranılmasını ve onların Osmanlı topraklarına gönderilmesinin sağlanmasını talep etti. Cezayir ve Tunus beylerbeyilerine de Moriskolar’ın himaye altına alınmasını emreden fermanlar gönderdi. Böylece göçmenler devlete ait topraklara yerleştirildi, beş yıl vergiden muaf tutuldu ve denizcilikten anlayanları donanmada istihdam edildi. Kısa sürede ziraat, ticaret, zenaat, sanat, ilim ve edebiyat alanlarında kendilerini ispat eden Moriskolar, Kuzey Afrika ipek böcekçiliğini ve ipek imalâtını geliştirdiler. Kullandıkları sulama teknikleri ve üretimine başladıkları yeni ürün türleri sayesinde yerleştikleri toprakları verimli birer tarım alanına dönüştürdüler. Yerli halk, su kaynaklarının kanallar vasıtasıyla evlere ve çeşmelere akıtılmasını onlardan öğrendi. Özellikle Tıtvân, Rabat, Selâ (Salé) ve Tunus birer ticaret, sanat ve edebiyat şehrine dönüştü. Sürgünden belli bir süre sonra Moriskolar’ın birçok vakıf kurması, bunların yeni topraklarında ulaştıkları ekonomik seviye hakkında bir fikir vermektedir. Moriskolar özgün müzikleri, folklorları, gelenekleri, matematik, mantık, felsefe alanlarında sahip oldukları birikimleri ve kendilerine has mimari üslûplarıyla içinde yaşadıkları toplumlara önemli katkılar sağlamışlardır.

Ekonomik, Sosyal ve Dinî Hayat. Moriskolar, şeklen Hıristiyanlığa girmiş görünseler de gerçekte ne bu dine ne de XVI. yüzyıl İspanyol toplumunda hâkim olan tabakalaşmış yapıya uyum sağlayabildiler. Bu sebeple aralarında asiller, burjuvalar, din adamları ve köylüler gibi zümreler teşekkül etmedi; dolayısıyla sosyal sınıflara değil servet ve mesleğe dayalı farklılıklar öne çıktı. Endülüs şehirlerinin geri alınışı sırasında varlıklı ve ilim erbabı müslümanların büyük çoğunluğu İspanya’yı terkettiğinden Moriskolar daha ziyade küçük çiftçiler ve zenaatkârlardan oluşmaktaydı. Demircilik, marangozluk, inşaatçılık, hasırcılık, iplikçilik, terzilik, dokumacılık, ipek böcekçiliği, baytarlık, hayvancılık, balıkçılık ve yük taşımacılığı çalıştıkları iş dallarının başlıcalarıydı. Moriskolar’ın nüfus artışı İspanyollar’a nisbetle daha yüksekti. 1562-1572 yılları arası ve 1609 yılı verilerine göre Belensiye bölgesinde eski hıristiyan nüfusu % 44,7 artarken yeni hıristiyanların artışı % 69,7 oranında gerçekleşmişti. Moriskolar arasında mâruz kaldıkları baskılar yüzünden okur yazarlık oranı gittikçe azalmakla birlikte özellikle sürgün öncesindeki yıllarda devletin açtığı tıp mekteplerine giden Morisko gençlerinin sayısında artış olduğu anlaşılmaktadır. 1607’de Pedro de Vesga adlı bir görevli tarafından III. Felipe’ye sunulan raporda el-Kal‘a (Alcala) ve Tuleytula’daki (Toledo) tıp mekteplerinde okuyan öğrencilerin çoğunun Moriskolar’dan meydana geldiği ve tedbir alınmadığı takdirde tıp mesleğinin tamamen onların eline geçeceği ifade edilmekteydi.

Moriskolar’ın içinde yaşadıkları toplumun diğer mensuplarıyla aynı binayı, aynı evi paylaşmak, aynı mahallede oturmak veya aynı iş yerinde çalışmak gibi ilişkileri vardı. Dolayısıyla onlarla birlikte yaşarken hem Hıristiyanlığa uygun davranmaları hem de müslüman kimliklerini açığa çıkaracak söz ve davranışlardan kaçınmaları gerekmekteydi. Bu şekilde takıyyeye dayalı ikili bir hayat sürme mecburiyetinin ortaya çıkması üzerine, zorla hıristiyanlaştırma sürecinin başladığı 1501 yılından itibaren bunun İslâm dini açısından câiz olup olmadığı hususu sorgulanmaya başlandı. Cezayirli fakih Venşerîsî, bir soruya karşılık verdiği fetvada hıristiyan hâkimiyetindeki Endülüs halkından gerçekten çaresiz kalanların dışındakilere hicretin farz olduğunu, dolayısıyla takıyye yaparak yaşanamayacağını ifade etti. Hemşehrisi Ubeydullah Ahmed b. Bû Cum‘a el-Mağrâvî el-Vehrânî ise 910 (1504) yılında verdiği bir fetvada Moriskolar’ın hıristiyan idareciler tarafından mutlaka yapılması istenen içki içme, domuz eti yeme ve ikonları kutsama gibi fiil ve davranışları kalben haramlıklarından şüphe etmemek şartıyla yapabileceklerini, namazlarını işaret yoluyla kılabileceklerini, abdest almanın imkânsızlığı halinde abdest için sadece niyet etmelerinin yeterli olacağını bildirdi. Moriskolar arasında Mağrâvî’nin bu fetvası daha fazla kabul gördü ve XVI. yüzyıl boyunca İslâm’ın gizlice yaşatılmasında önemli rol oynadı. Engizisyon mahkemelerine ait arşiv belgelerinden, Moriskolar’ın toplu sürgünün başladığı 1609 yılına kadar ibadetlerini şartların uygunluğu ölçüsünde yerine getirmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Namazın cemaatle kılınması ancak küçük gruplar halinde belirli kişilerin evlerinde gerçekleştirilebiliyor, cuma namazlarının eksikliği gece sohbetleriyle giderilmeye çalışılıyordu. Dinî kitapların elde edilememesi sebebiyle zamanla gençlerin dinî bilgilerinde ciddi bir zayıflama meydana geldi. Ancak ramazan orucu mutlaka yerine getirilmesine çalışılan bir ibadet olmaya devam etti. Yeni doğan çocuklara İslâmî isim verilmesi müslüman kimliğini korumanın en önemli unsurlarından biriydi. Bebekler kilisede vaftiz ettirildikten sonra eve getirilir, önce vücudunun tamamı yıkanır, ardından kulağına ezan okunarak adı konulurdu. Erkek çocukların sünnet ettirilmesi işi de çok büyük güçlüklerle sürdürülüyordu. Engizisyon mahkemelerinin kayıtlarına göre sürgüne yakın dönemde Belensiye’deki Moriskolar’ın tamamının sünnetli olmasına karşılık Aragon’dakilerin yarısı, Endülüs (Andalucia) ve Kastilya bölgelerindekilerin ise tamamına yakını sünnetsizdi. Cenaze namazı ancak geceleri kılınabiliyordu.
1526’da Arapça’nın yasaklanması ve bilhassa 1567’den itibaren bu yasağın daha sıkı bir şekilde takip edilmesi neticesinde XVI. yüzyılın sonlarına doğru Moriskolar arasında Arapça bilen pek kalmamıştı. Bunun üzerine Moriskolar, Arap alfabesiyle İspanyolca risâle ve kitaplar hazırlamaya ağırlık verdiler. Aljamiado literatürünün önemli bir kısmını oluşturan bu eserler büyük bir gizlilik içinde yazılıp okunmakta ve muhafaza edilmekteydi (bk. ALJAMİA). Bunların ilk örneklerine 1728’de Moriskolar’dan kalma bir evin gizli bir bölmesinde rastlandı. Bu eserlerin büyük çoğunluğu dinî nitelikli olup Kur’an meâlleri, hadisler, ilmihal bilgileri; evlenme, boşanma, miras gibi konulara dair risâleler; Hıristiyanlığı, özellikle de teslîs inancını eleştiren şiir ve nesirler ve dinî kıssalardan ibaretti. İçlerinde tıp, tılsım, tarih ve edebiyata dair eserler de bulunmaktadır.
Literatür. Gerek bu dönemde gerekse daha sonra telif edilen müslüman kroniklerinde, Makkarî’nin Nefĥu’ŧ-ŧîb’i ile (nşr. İhsan Abbas, I-VIII, Beyrut 1388/1968) müellifi bilinmeyen Aħbârü’l-Ǿaśr fî inķıđâǿi Benî Naśr dışında (Kahire 1343) Morisko meselesinin pek yankı bulmaması dikkat çekicidir. XVI ve XVII. yüzyıllarda ise birçok İspanyol tarihçisi bu konuda eserler telif etmiştir. Bunların temel özelliği devlet yanlısı bir bakış açısıyla kaleme alınmış olmalarıdır. Luis de Marmol Carvajal’in Historia de la rebelión y castigo de los moriscos del Reyno de Granada’sı (Malaga 1600), Jaime Bleda’nın Defensio fidei in causa neophytorum, sine morischorum Regni Valentiae’si (Valencia 1610), Pedro Aznar de Cardona’nın Expulsión justuficada de los moriscos españoles’i (Huesca 1612), Diego Hurtado de Mendoza’nın Guerra de Granada’sı (Lisbon 1626) ve Marcos de Guadalahara y Javier’in Prodición y destierro de los moriscos’u gibi örneklerde Moriskolar’ın “imansız müslümanların iş birlikçileri ve muhbirleri, inançlarında ve işlerinde sahtekâr, ilâhî iradeye karşı suç işlemekten kaçınmayan bir topluluk” şeklinde takdim edildiği görülmektedir.
XVII. yüzyılın sonlarından XVIII. yüzyıl ortalarına kadar Moriskolar tarihçilerin ilgi gösterdiği bir konu olmaktan çıkmıştır. Bu dönemde yapılan tek çalışma, İngiliz Michael Geddes’e aittir (The History of the Expulsion of the Moriscoes out of Spain in Reign of Philipp III, Londres 1702). XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Morisko meselesi yeniden tarihçilerin ilgisini çekmeye başladı ve XX. yüzyılın başlarına kadar bir dizi eser telif edildi. Bu çalışmalar arşiv malzemesini de kullanmış olmaları açısından önemlidir. Diğer taraftan bunların bazılarında ilk defa İspanya Krallığı’nın Morisko politikasına ciddi eleştiriler yöneltilmiştir. Cánovas de Castillo (Historia General de España, Madrid 1890-1894), M. Danvila y Colládo (La expulsión de los moriscos españoles, Madrid 1889), P. Boronat y Barrachina (Los moriscos es-pañoles y su expulsión, Valencia 1901), Menendez y Pelayo (Historia de los heterodoxos españoles, Madrid 1880) savunmacı çizgide; Muñoz y Gavira (Historia del alzamiento de los moriscos, su expulsión de España ..., Barcelona 1973), F. Janer (Condición social de los moriscos de España, Madrid 1857), Albert de Circout (Histoire des mores, mudéjares et des morisques, Paris 1846), Modesto Lafuente (Historia General de España, c. XIX, Barcelona 1889) ve Henry C. Lea (The Moriscos of Spain: Their conversion and Expulsion, Philadelphia 1901) tenkitçi çizgide yer alan müelliflere örnek gösterilebilir. XX. yüzyılın ilk yarısında azalan Morisko araştırmaları 1950’li yıllardan itibaren yeniden artmaya başladı; özellikle Fernand Braudel, H. Lapeyre, T. Halperin-Donghi, Joan Reglá ve Luis Cardaillac gibi Fransız araştırmacıların konunun aydınlatılmasına önemli katkıları oldu. Bunlardan Braudel Morisko meselesini coğrafî, politik ve kültürel temelde medeniyetler çatışmasının bir uzantısı şeklinde değerlendirdi. Lapeyre topluluğun demografik yapısını ve Halperin-Donghi Belensiye Moriskoları’nın sosyolojisini incelerken Cardaillac da engizisyon mahkemelerine ait belgelerden hareketle Moriskolar’la hıristiyan İspanyollar arasındaki gündelik ilişkileri ortaya koymaya çalıştı. Joan Reglá ise Moriskolar’ın birer sosyal grup olarak ele alınmasına öncülük etti. Öte yandan A. Hess ve Abdülcelîl et-Temîmî, ilk defa arşiv belgelerinden yararlanıp Morisko-Osmanlı ilişkilerinin aydınlatılmasına ciddi katkılar sağladı. Bu iki araştırmacının ve daha sonra yine Osmanlı arşiv belgelerini kullanan diğer bazı araştırmacıların çalışmaları neticesinde, önceleri özellikle Arap dünyasında yaygın biçimde kabul gören Osmanlılar’ın Endülüs müslümanlarına yardım etmediği görüşü bugün artık geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır. Abdülcelîl et-Temîmî ayrıca, Merkezü’l-buhûsi’l-Osmâniyye ve’l-Mûriskiyye adı altında bir araştırma merkezi kurdu. Bu merkez sempozyumlar düzenlemek, araştırmalar yaptırmak, neşriyatta bulunmak suretiyle çalışmalarını aktif bir şekilde sürdürmektedir.
Kaynak:
Resimler:
http://www.tarihhaber.net
http://elarchivohacesaber.blogspot.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder