31 Mayıs 2024 Cuma

DER HAUPTMANN - THE CAPTAIN

Bunaltı. Emir komuta zinciri içinde insanlığını unutanlar. Ölümün basitliği ve vahşetin sıradanlığı. Patlayan silahlar, ölmeye vakit bulamayan zavallılar.

Delilik,
Hissetmekten utanmak,
Varlığından utanmak,
Vesselam.


İskarpela Kelimesi Nereden Geliyor?

 





Venedikçe scarpèlo "ağaç yontma bıçağı, kalemtraş" sözcüğünden alıntıdır. Venedikçe sözcük Latince aynı anlama gelen scalpellum veya scalprum sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince scalpere veya sculpere "yontmak" fiilinden +ul+ sonekiyle türetilmiştir.

Kaynak:
https://www.etimolojiturkce.com/kelime/iskarpela

Hermann Jansen-Ceyhan Şehir Planları

  

Hermann Jansen
Wikipedia Resim


Hermann Jansen (28 Mayıs 1869, Aachen - 20 Şubat 1945, Berlin), Alman mimar ve şehir plancısı.

1928 yılından 1938 yılına kadar Türkiye'de kalmış. Beni ilgilendiren kısmı ise Ankara, Adana ve özellikle Ceyhan'ın imar planlarını yapmış olması. Meraklısı aşağıda Ceyhan için yapılan imar planlarını görebilir.

Pamuk Toplayan İşçi Kadın

 

Özkan Olcay-Pamuk Toplayan Mevsimlik İşçi Kadın

 İnternet'te yer alan bu fotoğraf sık sık karşıma çıkıyor. Kim tarafından çekilmiş bulamadım. Eskiden insanlar önemli ve özel günlerde kartpostal gönderirlerdi bu fotoğrafı oradan da hatırlıyorum. Bilen varsa bana bilgi verirse sevinirim. 

Siptilli-Bana Hatırlattıkları:

 


(Resimli Adana Tarihi on Twitter: "Adana Siptilli Pazarı http://t.co/myX91q5c9R")


Adana ve Mersin yöresinde, sebze, meyve satılan pazara siptilli denirmiş.

On dokuz ve yirminci yüzyıllarda Adana’da sebze, meyve yetiştiriciliği ve pazarcılığını Arap kökenli çiftçiler yapardı. (Bir söylenceye göre bin sekiz yüzlü yıllarda Mısır valisi, Çukurovalı’ların da sebze ve meyveciliği öğrenmesi için, işi iyi bilen çiftçileri Adana, Mersin yöresine göndermiş.) Arap’çada sitti altı (dükkânla başlanmış olabilir), seebit yedi, sebt ise cumartesi demektir. 

Türk Dil Kurumu’nun bulduğu sözcüğe ‘uydurukça’ diyen öğretmenler gibi dememiş bu halk. Özümseyip kullanmış… Önceleri Siptilli, sebt/cumartesi pazarıydı.., daha sonra yedi güne dönüştü.

1910’lu yılların kartpostallarına (Şimdiki Döşeme Mahallesi’ndeki Milli Mensucat - Çifte Minare arasında kurulan pazara ‘Sittli Pazar’ı yazılmış. Zamanla ‘sittli’ sözcüğüne (Arapça ağzına) öykünme olmuş. Bu (h)öykünme Adanalı ağzıyla yapıldığı için siptilli denilmiş.., argomsu bir tadı var… 
Yukarıdaki yazı Ali Akdemir'e ait. Bu bilgilerin benzerini Nurettin Çelmeoğlu'nun yazısında da okudum.
Ceyhan'la alakasını söyleyeyim. Aynı adla Ceyhan'da da Ceyhan Nehri'nin sahilinde pazar kurulurdu. Bu pazar belki yazıda anlatıldığı gibi sadece belirli günlerde kurulan bir pazarken sonrasında sürekli açık olan bir pazar haline geldi. 

Bu pazarda sadece meyve ve sebze değil, bunun yanı sıra giyecek-ayakkabı, (ikinci el ya da yeni) balık (Ceyhan Nehrinden tutulan Sekizbıyık diye bilenen yayın balığı) satılırdı. 

Sekizbıyık-Yayın Balığı-Google Resim


Benim ilk aklıma gelen lastik sandalet diyebileceğim yandan tokalı bir ayakkabı türü. Genelde yazın giyilir. Ayak içinde terlediği için tokanın deriyle temas ettiği yer hızla paslanır. Derinin o kısmı sanki bir damga basılmış gibi görünür ve ancak banyoda geçer. İşte bu sandaletler de burada satılır.

Lastik Sandalet-Google Resim

Biraz daha büyüdüğümde kırmızı biberleri hatırlıyorum. Kamyonlarla gelen çuval çuval biberler. Ailem hem kendileri, hemde satmak için biber salçası yaparlardı. Hala Ceyhan'da salça yapıp satanlar var. Salça  için önce biberler bol suyla yıkanır, sonra herkes önüne yapabileceği kadar biberi alır ve başlarlar çekirdeğinden ayıklamaya. Eğer salçalık biber alınmışsa kesin o gün evde kuru fasulye pişer. Ertesi günkü  menüde bellidir biber dolması. Biber bazen acı çıkabilir fakat acı olmasa da elleri yakar. Ellerde kimi zaman kızarır gece yatırmaz çok kötü yanar.

Salçalık Biber-Google Resim


Yazıda geçen makaleler:

http://blog.milliyet.com.tr/siptilli-pazari/Blog/?BlogNo=551932

5 Mart 2020 Perşembe

O Bakış Var Ya...




Bir insanın bakışının beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Adam öyle bir bakıyor ki; gurur, huzur, dünyadan daha öte bir yeri görüyor sanki.




2 Aralık 2019 Pazartesi

Daha - Hakan Günday

Google Resim

Altını Çizdiklerim                                                      


Belki de kötülüğü ağır basan bir vicdan topalıydı babam, hepsi bu. Belki de kendi babası yüzünden böyle olmuştu. O da kendi babası yüzünden... O da kendi babası yüzünden... O da kendi babası yüzünden... Sonuçta hepimiz, hayatta kalanların çocukları değil miydik? Savaşlar, depremler, kuraklıklar, katliamlar, salgınlar, işgaller, kavgalar ve felaketlerden sağ çıkanların çocukları... Dolandırıcıların, hırsızların, katillerin, yalancıların, muhbirlerin, hainlerin, batan bir gemiden ilk kaçanların ve de başkalarının ellerindeki can simitlerini söküp alanların çocukları... Sağ kalmayı bilmiş olanların... Sağ kalmak için her şeyi, ama her şeyi göze almış olanların... Bugün hayattaysak eğer, soy ağacımızdan birileri “Ya o ya ben!” dediği için değil miydi? Belki de kötülüğün ağır basması bile değildi bu. Doğal olandı... Sadece bize çirkin geliyordu, o kadar... Ama doğada çirkinlik diye bir şey yoktu... Güzellik de... Gökkuşağı sadece Gökkuşağı ve hiçbir doğa bilimleri kitabında altından geçilebileceğine ilişkin bir bilgi yoktu.

...

Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye’dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim.

...

Bütün dünya nüfusuna ezberletilmiş olan, varak çerçeveli ve gösterişli bir tablo vardı. Ve o tabloda, iyiler kötülerle ve cennet cehennemle savaşıyordu. Oysa böyle bir savaş yoktu ve hiç olmamıştı. İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı. Toplum düzeninin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş olan bir kazık. Çünkü her insanın, aynı anda, hem iyi hem de kötü olduğu gerçeği kabul edilirse, hayranlık duyulup peşinden ölüme gidilen kim varsa, yani gelmiş geçmiş bütün liderlerin kimliğinde lekelenmeler başlayacaktı. Kafalar karışacak, düşünceler çarpışacak ve kimse kimse için hayatını feda etmeyecekti.   

...

Yıllar önce okuduğum işe yaramaz bir kitaptaki tek işe yarar cümle şuydu: İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır .